13 Şubat 2014 Perşembe

Kötü Hikayeler ve Neşeli Günler


Kötü Hikayeler ve Neşeli Günler

Aileme karşı aidiyet duygularımın zayıf olması her zaman başıma çeşitli mecralarda sorun açmıştır. Kıymet bilmeyen, vefa borcu nedir anlamayan, piçin birisi olarak görüldüm hep. Açıkçası piç kısmına ben de katılıyorum. “Ama her ne olursa olsun o ailen senin” zırvalıklarını çok duydum. Biyolojik anlamda haklılıkları elbette ki var. Fakat anne-baba kavramı çocuk doğurmakla olan bir ilişkiden çok daha ötesi olmalı. Ancak o zaman haklılar diyebilirim..

Babam kumar oynayan bir adamdı. Buna bir zaman sonra alışıyor insan. Gece eve geç gelip annemle kavga etmeleri, küfürleşmelerini, annemin evi defalarca terk edişini ve sonra nasıl oluyorsa bir yolunu bulup yeniden başlamaları vesaire. Bir süre sonra istemeden de olsa alışkanlık yaratıyor. Küçük bir ekosistem de diyebilirsiniz. Tam olarak döngü şöyle gerçekleşiyor. Anne evi terk eder 3 tane çocukla. Sığındığı ilk yer annesinin evidir. Araya akrabalar girer. Orada da ikna edilerek tekrar eve dönüşle sonuçlanır hikaye. Bu döngüyü onlarca kez yaşadım. O yüzden alışıyor insan dedim..

Babamın ilk porno zulasını patlattığım zaman ortaokul 1. ya da 2. sınıftaydım. 13-14 yaşlarında filan işte. İkincisini yakaladığımda babamın hayvan herifin teki olduğunu anlamama yetmişti. Laf aramızda her çocuk aslında babasının porno zulasını bir zaman patlatır. Sesinizin aniden boru gibi çıkması ve bu baba gerçeği bazen bazı çocuklarda travma etkisi yaratabilir. Neyse ki onlardan olmadım. Benim hikayem çok daha hüsranlı bitecekti.

O zamanlar Nokia 6600 telefonlar meşhurdu. Ve her zaman olduğu gibi babalar telefon kullanmayı daha doğru dürüst öğrenemeden çocuklar altını üstüne getirip her pisliğini öğreniyordu. Nokia 6600 telefonların o sürümünde dosya şifreleme muhtelif programlar, kim beş yüz milyar isterin sürümü filan hepsini telefoncular 5 liraya filan atıyordu. Hatrı sayılır derecede müzik ve videoda bunun cabası.

Ama telefon kullanıyorsanız onu kullanmasını bileceksiniz. Yoksa bir gün oğlunuz içindeki videoları kurcalarken terbiyesiz videolara rastlayabilir. Ve hayatı boyunca size tiksinerek bakabilir. Evet o zaman babamın telefonunda hayvan pornosu yakalayınca babamın aslında babam olmaması gerektiğini anlamıştım.

Sadece o değil diğer yaptıkları da işin içine girince iyice koptum. Hayvan pornonun üzerine, evin rıskını kumar masasında kaybetmek ve eşi temizliğe gittiği bir gün tek odalı evde oğlunun 1 lira günlüğe çalışarak biriktirdiği parayı  daha 2 yaşındaki kızının yanında fahişe becererek harcadığına şahit olunca ipler kopabiliyor.

Annemin ondan kalır yanı yoktu. Dizilerde izlediğiniz zenginlik budalası kadınlardan hiçbir farkı yoktu. Gözünde daima zengin olup altındaki ezecek şirret kadın görüntüsünü görürdüm. Dizilerden kafası kaldırmazdı. Temizliğe gittiği evlerde öğrendiği rutinlikler filan. Bir şiirde yazmıştım ama işin aslı şudur. Bizim evde ben ortaokula başladığımda kravat bağlamayı bilen tek kişiydi annem. Ve bana bunu öğretmemek için diretiyordu. Hiçbir zaman gözümün önünde bağlamadı o lanet şeyi. Çünkü her zaman ona muhtaç olarak yaşamamı istiyordu. Çünkü kapıcı kadınlarının olduğu muhabbet ortamında bizde de kravat bağlamasını bilen sadece benim egosu olacaktı.

Kravat konusunu abarttığımı düşünebilirsiniz ama her şey harfin doğru. Annem filmlerden öğrendi intihar etmeyi, yalandan cinnet geçirmeyi, sağ kaşını kaldırıp bakmayı vesaire vesaire. Dahası çok ama dahasını yazacak yüzüm yok!

Şimdi kimse çıkıp bana aile kutsaldır gibi Yeşilçam hikayeleri anlatmasın. Sizin o dediğiniz anne baba profili  Adile Naşit ve Münil Özkul’un “Neşeli Günler” filmindeki gibi değil. Gerçek hayat kötü hikayelerle dolu. Bu benimkisi daha güzel bile sayılır biraz etrafınıza bakarsanız çok daha kötülerini de görebilirsiniz. Kutsal anne baba profilini zedelemek için söylemiyorum bunları. Ama ne olur siz de çıkıp her yerde “Ama her ne olursa olsun o ailen senin” klişelerinde bulunmayın..

Arz ederim..

İbrahim H. Ataş