12 Ekim 2013 Cumartesi

Oyuncak Askerler ve Raskolnikov Telaşı



Küçükken oyuncağım olduğunu pek hatırlamıyorum. İlk oyuncağımı çalmıştım. Parktaydık. Mete diye bir çocuk vardı. Plastik askerlerden oluşan oyuncakları vardı. Kafaya koydum, operasyona hazırdım. Benimde artık oyuncaklarım olsun istiyordum. Hem Mete'nin bir sürü oyuncağı vardı daha. Ailesi gayet tabii zengindi. Yenilerini almak onları sarsmazdı. Zaten Mete sürekli oyuncakları kırdığı için yenileri geliyordu. O zamanlar anlamıştım elinde olduğu zaman kıymetini bilmiyorsun bazı şeylerin. Mete oyuncaklarının kıymetini bilmiyordu. Ben o çocuk aklımla onlara hak ettiği değeri verecektim.


Neyse ki Mete'nin salıncağa doğru yeltendiğini görür görmez bir kaç oyuncağı parktaki kumun içine doğru gömdüm. Son derece hızlı ve seri olmam gerektiğinin farkındaydım. Biraz elimin titrediğini hatırlıyorum. Hırsızlık yapmak zordu. Ama oyuncak çalmak tanrının katında ne kadar günah olabilirdi ki. Bunu sorgulayabilecek bir yaşta değildim ama aklıma bu tür sorular geliyordu.Oyuncakları bir güzel gömdüm oracığa. O an tek vazifem oyuncakları gömdüğüm yeri unutmamam gerektiğiydi.


Hava kararıyordu. Mavi gökyüzü önce turuncuya sonra kızıla daha sonra da karanlık bir renge bürünüyordu. Salıncaklar boşaldı. O çocuk bağrışmaları, o deli heyecanlar, o kuş sesleri gittikçe azalıyor elektrik lambalarının etrafında belli belirsiz görünen yarasalar cirit atıyordu. Çocukları anne-babaları teker teker parktan alıp götürüyordu. Ben bir köşeye sinip, avına kilitlenmiş bir avcı gibi ortalığın sakinleşmesini bekliyordum. Sarı saçlı bir kadının parka doğru geldiğini gördüm elinde poşetlerle. Mete'nin annesiydi, çok uzaklardan bile parfüm kokusunu duyabilirdiniz. Ama parfüm kokardı sadece anne kokusu pek ağır basmazdı.Mete ile beraber oyuncakları kutulara kaldırıp evin yolunu tuttular sonunda.


Sindiğim ağacın arkasından koşar adım salıncağın hemen yanına doğru atak yaptım. Çok heyecanlıydım. Yine ellerim titriyordu. Gömdüğüm oyuncakları çıkardım oradan. Kumunu iyice temizleyip, ceplerime doldurdum. Mutlu ama tedirgindim. Bir yandan ilk defa sahiplendiğim oyuncaklarım olacaktı. Diğer yandan bunları illegal bir biçimde ele geçirmiştim ve huzursuzluk vardı üzerimde. Raskolnikovun gibi çelişki de kalmıştım. Yaptığım hırsızlık kendi adıma olumlu olsa dahi yine de bir suç teşkil ediyordu. Eve gidene kadar bunları pek düşünmedim ama. O zaman yüzümde sadece oyuncakları olmuş cılız bir çocuğun dünyalara bedel gülüşü vardı.


Eve gidince oyuncaklarla oynayamayacağımı fark ettim. Evde oynayamazdım çünkü bunların nereden çıktığının hesabını vermem gerekecekti. Dışarıda oynayamazdım ha keza Mete oyuncaklarını tanıyacaktı. Başka alternatifleri düşünecek kadar da büyümemiştim daha. Daha o kadar yalancı değildim. Daha o kadar kirletmemişti dünya beni.
Bir sonra ki gün arada kalmışlığımın etkisiyle de oyuncakları hiç belli etmeden Mete'nin oyuncaklarının arasına yani gerçek sahibine iade ettim. Benim gölgemle oynamaya devam ettim kaldırım taşlarında. Gece gündüz hiç beni bırakmayan, beni terk etmeyen gölgemle beraber yaşayacaktım. Işık var olduğu sürece oyuncağım olacaktı. Bu bana kafiydi.


İbrahim H. ATAŞ
Fotoğraf:Christopher Ryan McKenney- Surreal Photographs 

5 Ekim 2013 Cumartesi

Beni Unutma


















Beni unutma, Loya ..
Bütün kesici, delici, hırpalayıcı, can yakıcı aletlerden bir koleksiyon yapıyorum
Gidişine eş değer bir acıya düşebilmek için.

Ardından, cüzdanımdan çıkardığım Kısa 2001 jilatinine sardığım neşterle
Parmaklarımı kopartıp,
Kendimi doğrayacağım.
Rutubetli bir odada etimi kavuracağım
Sense izleyeceksin sadece
Bana gözlerini giydireceksin.
Sabıkalı bir şiir iltica edeceksin avuçlarıma
İliklerime başka sevdalarından kalma ihanetleri  düşüreceksin.
Sana yakışanı yapacaksın Loya.
İkinci el düşlerine sığdıracaksın beni.
Canımdan Can’ını alacaksın.
Yalan ne ki Loya,
Yalan ne  ki ?
Bak bende söyleyebilirim.
Ne ağlaması Loya..
Gözüme toz kaçar benim hep,
Gittiğin gün aklıma her geldiğinde.
Neyse Loya.
Sen yinede 
Beni
Beni unutma..
İbrahim H. Ataş