24 Mayıs 2016 Salı

Salyangoz




Bazen kafamın içinde simsiyah salyangozların iz bıraka bıraka yürüdüğünü hissediyorum. Ağır uğultular doluyor içime. Gözlerimin duyduğunu, kulaklarımın gördüğünü filan düşünüyorum. Bazen ne düşündüğümü bilemiyorum. Bilememek çok büyük zayıflık.

Bazen derin bi boşluğa öyle paldır küldür yuvarlanıyorum ki, uyandığımda kapkara bir mahsendeyim. Hamam böcekleri yürüyor parmak uçlarımdan kollarıma. Oradan boynuma. Aklımın içinden kelime satın alan bir şairin yarım kalan dünya savaşı şiiri geçiyor o an. Çıldırasıya bir sigara yakma isteği geliyor, boşluktan kurtulamıyorum. Üzülüyorum. Üzülmek çok büyük erdem.

Bir şeyden kadar çok kaçarsam kaçayım, aslında hep yerimde saydığımı görüyorum. Kudurmuş bir köpek gibi sağa-sola saldırasım geliyor. Zincirlerimden kurtulamıyorum. Çaresizlik hamurudur hüznün böyle zamanlarda. Hüzün çok büyük yalnızlık.

Oturup bir şeyler yazmak istesem o simsiyah salyangozlar vahşi fillere dönüşüyor. Kafamı yastıktan kaldıramaz oluyorum. Beynimin içi işgal edilmiş, yağmalanmış gibi öksüz kalıyorum. Öksüzlük çok büyük tanrı.

Tanrı demişken, tanrı dediğimiz çok değişken bir totem. Sus deyip ağzımın ortasına vuruyor vicdan denilen. Vicdan en büyük tanrıdır. Raskolnikov’dan biliyorum. Raskolnikov çok büyük manifesto.

Hüzünden bahsediyordum. Hüzün diyorum, hüzün insanı insan edemez. İnsanlıktan çıkarır bazen. Bilhassa yağmur yağarken mesela tanrı eder sizi. Parmaklarının arasında unutulmuş bir sigarayla şiir yazarken. Şiir çok büyük hüzün.

Ve hüzün kırmızı rujlu bir kadının merhametli yüzü..

İbrahim H. Ataş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder