12 Şubat 2018 Pazartesi

Ben Yılmaz Odabaşı Değilim





hava gürültülü ve kızgın.
saat beşe çeyrek var.

hüzünden ölüyorum
-diyorum.
hiçbir şey söylemiyor.

bir şey söylesin.

hüzünden ölüyorum
-diyorum
sırtını çeviriyor.

ben yılmaz odabaşı değilim lütfen.
öğrenemem gideni sırtından öpmesini.
lütfen..

ne aynalar ne de yalanlar umurumda
çünkü ben,
aynaya
bakınca
kendimi
duvara
toslamış
bir
enkaz
gibi
görüyorum.


çünkü ben,
yalanlara
bakınca
kendimi
görüyorum
eskaza
bir
enkaza
dönüşüyorum.


hava gri ve gri.
ve gri.
artık bir kadının benden gitmesini değil bana gitmesini istiyorum..

ibrahim h. ataş

22 Ocak 2018 Pazartesi

K'açılan Yara





insan unutamaz dedi, unuturmuş gibi yapar..
geçmişinde kaçtığın şey her neyse
kaçtığın yerde de karşılar seni.

der ki;
bak, bak işte burdayım. sırtını çevirince kaçmış olmazsın,
unutmuş olmazsın

ne kadar değiştirirsen değiştir kendini,
başkasına istediğin kadar yalan söyle
fakat sen kendini kandıramazsın..

kandırmış gibi yaparsın,
inanmış gibi yaparsın,
-mış gibi yaparsın

sen bir kuklasın çocuk
senin ipini bir el tutuyor.
kara, kıllı, merhametsiz.
n’aparsan yap
-düşersin.

şuncağızcık dizin var,
o dizin kanar,
sen, kalbin kanadı sanarsın.

n'aparsan yap çocuk
gece olunca vakit,
o korktuğun sesleri duymamak için
başını yastığın altına koyarak uyursun
bin kere bölünür uykun,
dudağın uçuklar
bırakmaz seni kabuslar

n'aparsan yap çocuk
kaçamazsın..

ibrahim h. ataş
görsel: egon schiele

19 Ocak 2018 Cuma

Nazım'ın Sırrı











-ulan sevimsiz anamızı siktin anamızı.
+öyle deme ağbi.
-söyle ulan, müslüm baba’dan söyle.
+hangisini ağbi
-fark eder mi!

rakı içince dilim çözülüyordu. nazım biliyordu bizi o yüzden pek takılmazdı sözlerime. 2-3 yaş küçük bizden. arabesk-protest şarkıları harmanlardı hep. neşet’ten söylerken ağlardık. müslüm baba’dan söylerken dikine bileklerimizi keserdik..

üç-dört saat öncesi:

yine bir cumartesi günüydü. efraim almış 70′likle acılı şalgamı gelmişti akşam üzeri. ben rakıyı görünce hemen mutfağa geçtim mezeler için. meyveleri yıkadım. haydariydi, babaganuştu,köpoğluydu, meyve tabağıydı filan uğraştım baya. aslına bakarsanız yediğimden değildi elbet ama çocuklar seviyordu. ben de uğraşmasını seviyordum öyle.

sofrayı kurduk hep beraber. rakıları kattı efraim. nazım aldı eline, olmayan sazını başladı hemen neşet’ten. ilk kadehi kaldırdık. her zamanki gibi neşet baba’ya..

nazım söylüyordu, ben arada şiir okuyordum, efraim ise sakilik yapıyordu. rakı bitmeye yakın üst kattan ermiş ağbi geldi. çocuklar sesiniz yukarı kadar geliyor dedi. ermiş ağbi dedim sen hiç ağladın mı, dumura döndü adam bir anda. efraim girdi araya. tamam abi biz de kalkıyorduk zaten dedi. nazım sustu söylemedi.

rakı kesmedi. aşağıdaki büfeye gitti nazım. 4 tane kırmızı tuborg 2 tane bomonti aldı. parka geçtik. bankın birine oturup kaldığımız yerden devam ettik ağlamaya. pardon içmeye. trt spikeri olsa düzeltiyorum diyerek düzeltirdi. neyse.

parklar sabah koynunu cıvıldayan kuşlara, susmak bilmeyen çocuk bağrışlarına açarken; geceleri iklim değişir. yarasalar vardır geceleri, ağlayan adamlar vardır, köpekler vardır. cigara içen keşler, banklarda çekirdek çitleyip arabesk dinleyen gençler ve yasal mermisiyle ara sıra kontrole çıkan kırmızılı mavili ışıklarıyla teletabimsi memurlar vardır.

nazım içince cozutuyor. “bir derdim var bin dermana değişmem” demeye başladı. içimize kaldıramadığımız kocaman bir ağırlık çöktü. benim aklımdan simsiyah bir bulut gibi geçti, sevdiğim kadının gittiği gün. nazım’ın derdi söylediğiydi. değiştirmiyordu bin dermana. efraim desen bakıyordu ama görmüyordu. dinliyordu ama duymuyordu.

bizi bu hale getiren ne içtiğimiz rakı ne üstüne cila diye yuvarladığımız biraydı. üçümüzün de hayatta yaptığı en büyük marifet, kaybetmekti. ofsayt gerekçesiyle verilmeyen goldük. hatta ender gelişen osasuna atakları bile değildik. hiçtik..

aslına bakarsak öyle çok büyük dertlerimiz de yoktu ama herkesin derdi kendine üçikslarç geliyordu. ben altı aydır işsizdim. 9 ay 17 gün önce de terk edilmiştim. dişim ağrıyordu ve sabahları inanılmaz bir baş ağrısıyla uyanıyordum. bi de parasızlıktan tütüne sarmıştım. afili biz hüznüm vardı. bi de annesizdim. bi de babasızdım. piçtim işte. hepi topu buydu.

efraim çok para kaybetti kumarda. yaklaşık iki ev parası. babası kredi çekmekten yorulmuş evlatlıktan reddetmişti. o da yaklaşık bir yıldır filan işsizdi. elini neye atsa kurutuyordu.

nazım derdini söylemezdi. anlatmazdı. türkü söylerdi sadece. 4-5 tane de söz yazdığı vardı. kendi kendine mırıldanıp dururdu. saklardı yazdıklarını onları bile göstermezdi. geç uyur erken uyanırdı. her gece istisnasız -ananı avradını sikeyim senin cemil- derdi. bir kaç kez rüyasında bile sövdüğünü duydum. ama derdi neydi ne değildi bahsetmedi hiç.

cila diye aldığımız biralar yine kesmedi. nazım dört kırmızı tuborg iki bomonti
daha almaya gitti. efraim cebinden bir 20′lik uzattı, 2 lira daha koy iki tane de muratti al, dedi. nazım eyvallah deyip gitti.

biten biraların şişeleri bankta duruyordu. birbirimizi görmüyorduk nerdeyse. nazım söylemiyordu artık, efraim telefondan ferdi tayfur çalmaya başladı. nazım’a döndüm;

- cemil kim?
+ kim kim abi?
- her gece anasını avradını siktiğin cemil var ya, o kim?
+ hiç abi.
- olum biz dört yıldır aynı evdeyiz. aynı gün aç kaldık, aynı gün ağladık. aynı kitapları okuduk, aynı filmleri izledik. hem de defalarca izledik aynı filmleri. biziz lan biz. kimden neyi saklıyorsun.
+ saklamak değil abi, girmeyelim hiç konulara.
- derdini sikeyim senin.
+ sik abi.
- nazım, söyle olum. elimizden bir şey gelecekse yapalım.
+ gelse söylerdim abi.
- söyle bir daha sormam sikerim çarkını.
+ abi, anasını avradını sikeyim o cemil’in.
- anlat hadi anlat.

cemil’e sövünce anlatacak sandım ama yine anlatmadı. öyle bir doldu ki gözleri son sefer sövdüğünde, ağlasa üçümüzde oracıkta o gözyaşında boğulurduk..

mecbur susuştuk.

yaklaşık on dakika kimse kimseye bir şey demedi. sessizce biraları tokuşturduk.

sonra efraim kalktı yalpalaya yalpalaya attı kendini çimlerin üzerine. nazım banktakileri topladı. boşalan şişeleri, boşalan kederleri doldurdu siyah poşete.

cemil kimdi öğrenemedim o gece. ama ben de nazım gibi durup durup sövmeye başladım insan evladına.

ananı avradını sikeyim cemil.
nazım’ı niye üzüyorsun cemil.


ibrahim h. ataş

15 Ocak 2018 Pazartesi

İntifada




-çok mutlu olduk diye mi böyle oldu- diyordu suriye’de bir kız çocuğu
evet,

çok mutlu olduk diye oluyor her şey.
çünkü devletler ve onların batasıca bekaları
bizim mutluluğumuzun üstünde bir yere sahip.

bir yandan,
göbekli, bıyıklı, kodaman adamların oturduğu koltuklardan
diğer yandan,
savaşta çocuk olmak zorunda kalanların sırtından
dönüyor bu dünya.

ve her ne hikmetse,
yaratıcı deyip sığındığımız da
buna izin veriyor oturduğu yerden,

sonrası imamlara hikaye;
-hikmetinden sual olunmaz-

istiyorsanız kusura da bakın ama
çocuklar ölüyorsa
bu işte hikmet falan olmaz.

işte tam da şimdidir,
aslında kaygılanmanın vakti.
bu kan emiciler, bu hırsızlar,
bu yobaz iktidar bozuntularına karşı
intifadanın.

ibrahim h. ataş

14 Ocak 2018 Pazar

Arıları Kıskanan Kadın













yüzünde iç açıcı bir gülümseme yerine iç acıtıcı bir gülümseme vardı. bana sorsanız gülerken bile hüngür hüngür ağladığını ispat edecek milyon tane sebep sıralayabilirdim.
ama konumuz bu değildi maalesef..


uzmanlık alanı hep diplerde olan kırılmış bir kadındı. mesela kadından sorulurdu bir çuval incir nasıl berbat edilir. mesela “kaç kadeh kırıldı sarhoş gönlümde” diye başlasa sonu gelmez inanın.
ama konumuz bu değildi maalesef..

konu nerden açıldı bilmiyordu ama oturduğu salaş bir kafeteryada arıların olmaması durumunda dünyanın dört yıl içinde yok olacağını söyledi top sakallı bir herif. kadın o sırada top sakal modasının neden hala geçmemiş olmasının sebeplerini düşünecekken yakışıklı ama zevzek garson arı olmazsa karı da olmazmış dedi sevimsiz bir gülümsemeyle.
ama konumuz bu değildi maalesef.

- konuya gel ibrahim.
+ konu yok.
- ne anlatıyorsun o zaman.
+ kırmızı saçlı kadını ve arıları.
- nesi varmış arıların.
+ arılar dans ederek anlaşıyormuş. dünyanın en güzel şeyi bu.
- tamam konuya burdan gir o halde
+ kukla defol. bölme. hele ben hüzünlü bir kadını düşünürken beni kesinlikle bölme.

kadın arı olmak istedi. bal yapmak için değil elbet. dans etmek için. dans ederek anlatmak için iç acılarını. amacı öyle mottolar oluşturmak, manifestolar yazmak, radikal kararlar almak filanda değildi elbet. kadın anlaşmak/anlaşılmak istiyordu sadece. arıları kıskandı durdu.

- konuyu nereye bağlayacaksın ibrahim.
+ illa bir yere bağlamak mı gerekiyor.
- giriş gelişme sonuç filan diyorum.
+ sonuç yok kukla.
- öyle iş mi olurmuş.
+ sonuç yok kukla. kadının hikayesi hikaye bile değil. bazen böyle olur. bazen bazı şeyler hep yarım kalır. çünkü herkesin beklentileri farklıdır. mesela biz küçükken yoldan geçen kırmızı arabaları değil bisikletli çocukları sayardık. kırmızı arabaları sayan çocukların hikayeleri farklıdır. bisikletli çocukları sayan çocukların hikayeleri farklı. sonuç olmasa da olur kukla. sonuçsuzluk bir sonuçtur belki.

ibrahim h. ataş