30 Ocak 2015 Cuma

Susun Bayan




















susun bayan
günah
yasak cümleler bunlar
Allah'ı kızdırabiliriz
biraz pıhtılaşmış kan kokusu
biraz sürrealist
birazdan biraz fazla çıplak


dudak kıvrımlarınız yeni dökülmüş asfalt gibi sıcak
kırmızıdan biraz açık
teniniz çokça öpülesi
hatta sevişilesi
ama olmaz
ütopyalar yeni kadınlar yaratır
sizinle kıyaslayabilirim
ve bu düpedüz aptallık

susun bayan
kelimeleriniz demokrat
sanat sanat içindir diyorlar
sanat toplum için
biraz halkçıyım
biraz sosyalistçe bu
konu dağılıyor
nerde sevmiştim ben sizi
kaldığım yerden devam etmeliyim

susun bayan
-dediğime bakmayın
sesiniz asırlık bir senfoni
biraz tiz
biraz bemol
ama arada sırada konuşun
sırlarınızı açığa vurmadan
-ki bu biraz çekici kılıyor sizi
hatta birazdan çokça fazla

susun bayan
rüyamın en güzel yeri
siz karşımda çıplaksınız
ben ziyadesiyle şükran borçluyum size
ben size bir ömür borçluyum
bu kelimeleriniz üryan
Allah’ı kızdırmayalım
günah

İbrahim H. Ataş

Tarkan Tufan - İbrahim Kaypakkaya'nın Hayatı ve Fikirleri
















Künye:
Adı: İbrahim Kaypakkaya’nın  Hayatı ve Fikirleri
Yazar: Tarkan Tufan
Türü: Biyografi
Yayınevi : Nokta Kitap
Sayfası: 192

Alıntılar:

“Bunlara aciyorum. Bunlar, çocukların işaret parmağından korkuyorlar. Çocukların soru sorması kadar güzel bir sey var mi yeryüzünde?”

İbrahim Kaypakkaya (Muzaffer Oruçoğlu ile sohbeti sırasında)

“Ben, grevleri işçi kitlelerini devrime hazırlayan bir okul olarak görüyorum”

İbrahim Kaypakkaya (21 Nisan 73’te Diyarbakır Savcılığı’ndaki ifadesi sırasında)

Kemalist ideolojinin tek kutuplu, baskıcı vr pasifize edici bürokratik yapısı, halkın Osmanlı dönemindeki gibi “teba”laştırılması ve benzeri bir çok noktada eleştiriler yoğunlaşmaktadır. Kimi yazılarında Kaypakkaya, sistemi faşizmle özdeşleştirir ve birçok devrimci hareketin aksine, Kemalist ideolojinin “solcu” bir karekteri olmadığını savunur.

Kitaptan / s.15


Kitap:

Kitap kendi içinde 3 bölümden oluşuyor. Ve beklendiği gibi baştan sona bir “İbrahim” biyorafisi şeklinde gitmiyor. İlk bölümde kısa bir İbrahim Kaypakkaya tanıtımı yapılıyor. Ardından İbrahim’i anlamak adına 60’lar ve 70’ler dönemi ayrıntılı biçimde işleniyor. Çünkü İbrahim’I anlamak için o dönemi bilmek gerekmektedir.

Maoizm, Çin Halk Devrimi, Kültür Devrimi, ABD’nin Vietnam çıkartması ve Vietkongların direnişi, Filistin’in işgali meselesi, İsrail’in kuruluşu, Amerikan karşıtı hareketler, 40-70 dönemi arası devrimcilere yönelik milliyetçi saldırılar vesaire bütün konular ayrıntılı bir biçimde ele alınıyor. Bu dönem boyunca İbrahim Kaypakkaya’nın bazı seçme yazıları da kitabın 2. bölümünde görmek söz konusu.

Son bölümde ise gerçek bir İbrahim Kaypakkaya biyografisi var. İbo’nun silahlı mücadeleye girişi, TİKKO-TKP/ML’nin kuruluşu, İbrahimin’in yakalanışı cezaevinde 72 gün süren işkencesi ve savcılık ifadeleri işleniyor.

Kitap son olarak İbrahim Kaypakkaya’nın dostu, yoldaşı, silah arkadaşı Muzaffer Oruçoğlu’nun, Nihat Behram’ın kitabında yayınlanmış hikayesi ile bitiriliyor. 


Tarkan Tufan - İbrahim Kaypakkaya'nın Hayatı ve Fikirleri

Kuklanın İntiharı


















Bariz şekilde ölüyorum. Başka adı yok bunun. Ellerimde küçüklüğümün acısıyla gidiyorum. Gökyüzünün kabullenmediği bir adamım aslında. Çok zor nefes alıyorum. Bildiğiniz yanmak bu. Etinizin kızarması vahşiçe. Pis bir yanık kokusu filan. Tırnaklarınızın çığlıklar içinde parmaklarınızdan koparılması. Ölmek işte en bariz şekilde ölmek..

İnsanlardan iğreniyorum. Hem de ciddi ciddi iğreniyorum. Buna yemin edebilirim. Midem bulanıyor. Ödüm kopuyor bazen. Çok korkuyorum. Sığınıp bir masanın altına her şey bittikten sonra çıkmak istiyorum. Bir çocuk gibi baş parmağım ağzımda hep öylece yaşamak istiyorum.



Beynim yerinden fırlayacak gibi. Birinizin çıtı çıksa pimim çekilmiştir o an. Kusup bütün öfkemi rahatlamak istiyorum. Şöyle adam gibi uyuyup sonra sağ tarafımdan güzel bir uyanmak istiyorum.
Yoruldum, elim ayağım tutmuyor. Git gide kirleniyorum sanki. Ucuz şarap satan ikinci sınıf bir erbabım. Kalitesizim. Çok fazla küfrediyorum. Elimden gelen "en yüksek sesli itiraz" bundan başkası değil çünkü.

Sık sık mezar ziyaretine gidiyorum. Ölülerden korkuyorum. Ama kendime yer aramak bu korkuyu dindiriyor.

Başım zonkluyor. Bir fahişe gibi istemeden de olsa çektiğim acının zevkini yaşıyorum. Göz çukurlarımda eskaza birikmiş faraza gözyaşlarım var. Kaç tane parmağım olduğunu sayıyorum. On taneyi tutturamıyorum. Tekrar sayıyorum, yine tutturamıyorum. Tekrar sayıyorum, yine..

Maça asım. Kozum. Benden büyüğü yok. Adımın eski ihtimallerinde soyadımı asıyorum. Bu ne demek bilmiyorum. Size delirmiş numarası yaptığım yok. Birileri bir zamanlar birbirlerinden birbirlerini çıkararak sıfır kalıyor. Ben de buna gülüyorum. Gülünce gamzelerim görünüyor belli belirsiz. Gölgemden korkar oluyorum. Gölgemi asıyorum kuklaların yanı. "Kuklalar titremesin ne yapsın?"

Bembeyaz deli bir tay gibiyim. Tozu dumana katıyorum (içimde!). Potansiyel bir piçim. Yaşamak istercesine ölmek istiyorum. Başka bir şey değil.

 İbrahim H. Ataş




Okurken dinlenilesi: Cem Adrian & Murat Yılmazyıldırım Düet Kan Revan İçindeyim

29 Ocak 2015 Perşembe

Özdemir Asaf - Ölmeyen (Kendi Sesinden)



Özdemir Asaf’ın kendi sesinden..

ÖLMEYEN

Sana geliyorum, sana,
Beni anla, içimdeki şeytan.
Yalnız sensin doğru söyleyen.
Gerekince kaçan, gerekince gelen.

Denizin yüzünde geceleyin,
Karanlıkları işleyen renkleri görmek senden.
Senden, bazı kelimelerin farkedilmemiş güzelliğini anlamak,
Unutulmuş yaşamaya başlayıvermek birden.

Sana geliyorum, doğru sana,
Susmamak için.
Çünkü sensin dinleyince dinleyen,
Bakınca bakan, görünce gören.

Sevmesini iyi bilirim, düşünmeyi öğrendim.
Duydum nedir can vermeden ölmek.
Artık bütün kapıları açıp kapayabilirim.
Sen anlarsın bunlar ne demek.

Sana geliyorum, yalnız sana,
Yalansız, gizlisiz.
Olduğu gibi anlatacağım ne varsa,
Bil, bilsinler, biliniz.

Sen,
Vurunca vuran, gülünce gülensin.
Sesin, yüzün, ellerin yüzde-yüz senin.
Sen ölmeyensin.

Özdemir Asaf


Fotoğraf: Bülent Özgören

28 Ocak 2015 Çarşamba

Ceketimin İç Cebi
















Karanlık o yerler.
36. sokakta,
Çöp konteynerlerinin yanında bulursun cesedimi.
Elimde izbe bir cinayet romanının 197. sayfası.
Ortalık keşmekeş.
Ortalık curcuna.

'Ceketimin iç cebinde adisyona yazdığım şiircikler.'

Leylim.
Müzikal bir tiyatro oyunu benim cesedim.
Biraz fa.
Biraz sol.
Trajikomik.

Karanlık o yerler.
Martılar yarı tok.
Vapurlar eski.
Yağmur ve piyano sesi gibi uyumlu değil aşk.
Azarlanmış bir çocuk gibi küskün
Ve gözyaşları ilahi derecede masum.

'Ceketimin iç cebinde adisyona yazdığım güzel ismin.'

Leylim.
Cesedim yırtılır içinde seni bulurlar.
Biraz güzelsin.
Biraz sonbahar.
Sonumuz ..
Mutsuz.

Sonumuz siyah.

Karanlık o yerler.
‘Bak bu gecede senin için yaşamayı seçiyorum.
Aslında bu benim için bir intihar biliyorsun.’

Ama senin için ölmüyorum.
Leylim.

'Ceketimin iç cebinde seviyorum seni.'
Üşüme diye.”

— İbrahim H. Ataş

Cemal Süreya - Üvercinka (Seslendiren Hakan Gerçek)








Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden

En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye

Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız

Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun

Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez

Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor

Bütün kara parçalarında

Afrika dahil




Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma

Yatakta yatmayı bildiğin kadar

Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler

Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının

Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde

Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor

Bütün kara parçaları için

Afrika dahil




Senin bir havan var beni asıl saran o

Onunla daha bir değere biniyor soluk almak

Sabahları acıktığı için haklı

Gününü kazanıp kurtardı diye güzel

Birçok çiçek adları gibi güzel

En tanınmış kırmızılarla açan

Bütün kara parçalarında

Afrika dahil




Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü

Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez

Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek

İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar

Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar

Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar

Bütün kara parçalarında

Afrika dahil




Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası

Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki

Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok

Aklıma kadeh tutuşların geliyor

Çiçek Pasajında akşamüstleri

Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor

Bütün kara parçalarında

Afrika hariç değil


Şiir : Cemal Süreya
Seslendiren : Hakan Gerçek

Aşk Olsun Bize
















İçimde hep bir mektuba “sevgili, bilmem ne” diye başlayamayacak olmanın hüznünü taşıdım yıllarca. Ve şimdi bu “sevgili, bilmem ne” ile başlayamayan mektubumu sana ütü masasında yazıyorum. Bunun sebebi yanımda olmayışın ve “bırak ben ütüleyeyim hayatım” dememendir. Bu yüzden aşk olsun sana..

Senin olmadığın her gün benim tasvirimi yapan kırık bir ayna var odamda. Ve ben sesine vefakar ayrılıklar çökmüş bir adamım. İçimde gitmeyi seçen kadınların hikayelerini susuyorum. Yani annemi, yani seni, yani senden öncekileri..

Hiçbirinize ne kal diyecek takatim kalmıştı ne de yolcu edecek bir son sözüm yoktu. Çünkü ben beklemezdim terk edilmeyi. Kendimden de beklemezdim terk etmeyi. Çünkü birlikte olmak varken ayrılık ne münasebetsiz bir kelimeydi.

O gün Karaalioğlu Parkında denizi seyrederken senin tasvir ettiğin –deniz kestanesi gözlerim- hep bu puslu ayrılıkların nöbetini tuttu. Kabuslar gördüm. Toplamaya çalıştım seni benden götüren dağınık sözcüklerimi. Ama yapamadım. Hep gururuma yenildim. Çünkü hep “erkekler sevince biraz afallar” diyorlardı. Ve ben ne zaman birini sevmeye kalksam yüzümü gözüme bulaştırıyordum..

Sanıyorum ki şimdiki zamanlarda senin kurumuş dudakların akşamüstü sevişmeleriyle doludur. Kapısını açtığın, gömleğini ütülediğin, kızdığın, kızdırdığın ve gözleri deniz kestanesi olmayan bir sevdiğin vardır.

–Ki bunu düşünmek bile beni çıldırtmaya yetiyor. Çığırından çıkıyor kafamım içindeki tüm senaryolarım. Herkesten esirgediğim kitaplarımı yakıyorum, bahçemdeki kuşları vuruyorum sapanla sonra onları gömüyorum incir ağacının altına. Parmaklarım titriyor, kendimi asıyorum bir şiirin son dizesine.



Bir mektuba nasıl başlanıldığını bilmediğim gibi nasıl bitiririm onu da bilmiyorum. Tek bildiğim şet zerre kadar sevmeyi bilmediğim. Bu yüzden aşk olsun bana. -da.


İbrahim H. Ataş
Görsel: 
Oana Stoian

22 Ocak 2015 Perşembe

Akademik Yalanlar













politikacılar tam bir porno yıldızı
piyasa dalgalanmaları geçici
uero 2.80 yerlerde
garsonlar bu yüzden üzgün
çapraz kurlar ilgilendirmiyor
her sabah çapraz ateşe alıyorlar çünkü bizi
bizi yani hüznümüzü
bu daha çarpıcı
gazete manşetleri gibi

çin entrikaları
sıcak denizlere inme politikaları
masonizm
sanat sanat içindir’ciler
berilyumun simgesi
la havle ve la
intihal suçları
are you marreid?
bunlarsa hep  akademik yalanlar sevgilim
keza bu şeyler  biraz daha çarpıcı
film senaryoları gibi

puştun teki başbakan
sosyalistler hep muhalif
hüzün çok hüzünlü bir kelime
kitaplardan % 8 kdv alıyorlar
alex’i hala özlüyoruz
şitefan tıfayk intihar etti
telaffuzundan emin değilim
varvara “benim minik güvercinim”
bunlar çok ama çok çarpıcı romanlar
ben annemin miras bıraktığı bir cinayetim
saygılar efendim.

ibrahim halil ataş

Ataol Behramoğlu - Sevgilimsin
























Alıntılar:

"Sevgilimsin, ak dislerini öpüyorum, aralarinda bir misra gizli
Dün geceki tamamlanmamis sevismeden "

*Sevgilimsin

"Ben bu yaz tadını biliyorum, terleyen aşkı
Terleyen kasıkları ve şakakları biliyorum."

*Yaz

"Paristi, hüzünlerden hüzün beğen"

*Paristi

Kitap:


Sevgilimsin, Ataol Behramoğlu’nun çok çok eski bir kitabı. Kitabın içinde 88-93 döneminde yazdığı şiirler var. Kitap kendi içinde üç şiir bölümden oluşuyor.Sevgilimsin, Kıbrıs Günlükleri ve Leningrad. Toplamda ise 20 tane şiir var. 47 sayfa ve Adam Yayınlarından çıkmış.

Benim üzerime çok vazife değildir Behramoğlu’nu eleştirmek. Keza benim yaşım kadar kitabı vardır belki. Fakat yine de yazmadan geçemeyeceğim bir iki şiir hariç çok sıkıcı bir kitap olmuş. Sanki yayınevi dayamış alnına silahı şu dönemde kitabın çıkması lazım bir şeyler yaz demiş. Ve kitap o şekilde raflarda yerini almış gibi. Kısacası beklentimin çok çok altında kalan vasat bir şiir kitabı sadece. Ya da şöyle diyebiliriz hüsni talil yapacak olursak. Benim Ataol Behramoğlu'ndan beklentim çok çok daha fazlaydı fakat kitap beni tatmin etmedi..

Kitabın arka kapağındaki tanıtım bölümünde Behramoğlu’nun şiirinde yeni bir aşama olduğunu belirtmişler. Belki de ondandır bu vasatlık bilmiyorum o kadarını.

Okumanızı pek tavsiye etmem.

Ataol Behramoğlu - Sevgilimsin

21 Ocak 2015 Çarşamba

Dostoyevski - İnsanciklar






Alıntılar:

"Hiçbir yeteneğim yok ama yine de kalbi olan akıllı bir adamim.."

"Geçmiş kotu bile olsa, anisi tatli bir elem verir insana."

"Mutsuzluk bulasici bir hastaliktir"


Kitap:

Dostoyevski'nin henüz 24-25 yaşlarında yazdigi ilk romani. Makar Devushkin ve Varvara Alekseyevna'nin mektuplasmalasmalarindan oluşuyor kitap. Fakir bir memur olan Makar'in Varvara'ya olan güzel hitap şekillerine bayilacaksiniz. Ayni zamanda donemin Rusyasina da göz atmis olacaksiniz.

Dostoyevski Suç ve Ceza romanında Raskolnikovla beni baya bir sarsmisti. Yine ayni etkisini gösterdi.

Bulun ve okuyun fakat sakin Karaca Yayinlarindan tedarik etmeyin. İnanılmaz harf ve kelime hatalariyla dolu. Okurken yer yer güçlük çektiğim sayfalar oldu.

Dostoyevski - İnsanciklar

15 Ocak 2015 Perşembe

Tanrı şair ve bir de hafız















şiir gibi kutsal şeylere tapmalı insan
steril tapınmalar
eskiz ibadetleri peşinde getirir
hiç sakıncası yok
dik memeli bir kadına da tapabilirsiniz
gri bir gecede kasıklarında uyuyakalabilirsiniz

sana aslında bir senaryo yazacaktım jessica.
mazoşist bir yönetmenin
büyük bir kanalla anlaşıp,
salı geceleri saat 12 den sonra yayınlayabileceği
kırsal bir dram mesela.

ama yazamadım.
zaten onu yazacak kadarda yazar değilim.
yazarlık demişken,
bir şair demişti.
yazanlar kendi yazdıklarının tanrısıdır diye.
ilk başta kafama yatmamıştı ama
şimdi kabul edilebilir geliyor.

ve bir insan neden şairdir dedi tanrı
şairler sevmeyi bilseydi
şair olmazlardı
sevmeyi değil özlemeyi bildikleri için şairdirler
-dedi hafız.

hafızına yenilmiş bir tanrı kadar ironiktir bazen şiir
ve şair bu yüzden
yazdıklarının tanrısıdır.


İbrahim H. Ataş
Görsel: Osmyn J. Oree

9 Ocak 2015 Cuma

Hüzünlü Jilet















en ucuz şaraba bile 
param yetmedi jessica


hüzünlü bir jilet aldım
belki
akşam bileklerimizi keseriz

muhammed kızar belki
belki acıyarak bakar

soyunma boşuna
sana jartiyer de alamadım
sosyete pazarından

anlamıyor musun
param yetmedi jessica
yeterli bir biçimde sevişebilecek
paramız bile yok.

belki güzel olur
belkisi fazla
kesin güzel olur sana

al
al bu karanfili
bu karanfili
diyorum ki
saçlarının topuzuna tak
belediyenin önünden aşırdım

yoksa ona da
param yetmedi aslında..

ibrahim h. ataş