27 Şubat 2015 Cuma

Herkes var ama hiç kimse yok


















İşten yeni çıktım, yoğun bir gün geçirdim. Eve geliyorum kapıyı açıp ayakkabılarımı düzgünce ilk merdive koyuyorum. İçeride kimse karşılamıyor beni. Tuvaletin yolunu tutuyorum. Çoraplarımı çıkarıp çamaşır sepetine atıyorum. Her zamanki gibi Labran Jams’liğim üzerimde. Elimi yüzümü yıkıyorum. Soğuk suyun vücuduma değmesi biraz duş etkisi yaratıyor kendime geliyorum. Yüzümü silerken havludaki kekremsi kokuyu içime çekiyorum istemsiz. Evde herkes var. Ben varım, annem var. Kardeşlerim var. Babam var. Ama kimse konuşmuyor.. Herkes var, hiç kimse yok.

Salona geçiyorum. Salonda televizyon kapalı, haberleri açıyorum. Babam küfretmeye başlıyor yine iktidar uşaklarına sanki. Öylesine bakıyorum ben. Onu izlemeyi daha çok seviyorum sanki. Bakışları aynı noktada sabit. Kaşını filan oynattığı da yok. Memleketin hali darbe sonraki halden farksız diyor sanki. Bu hafta kimle oynuyordu fener diyor sanki. Çerçevesi tozlanmış duvardaki resminin gidip mutfaktan bir bez alıp çerçevesinin tozunu alıyorum. Gülümsüyor sanki. Ama belli de etmiyor. Zaten babalar belli etmez genelde..

Mutfaktan yemek kokusu gelmiyor burnuma. Ama duyuyorum ben. Söylenip duruyor annem. 2 tane kızım var biri de yardım etmiyor diyor sanki. Kızlar odasında, ben işten yeni dönmüşüm ama koşuyorum mutfağa. Bulaşıklara el atıyorum hemen. Yeni diktiği atkıyı söylüyor, renkleri çok hoşuna gitmeyecek ama sıcak tutar kışın diyor.Arkamdan omzumu sıkıyor. Sen olmasan diyor. Ben varım diyorum. Ben varım ama sen nerdesin şimdi. Buzdolabında magnetlerin arasına sıkışmış fotoğrafı beni süzüyor. Yüzü gülüyor ama yüzü hüzünlü..

Kızlar aralarında kavgaya tutuşuyor mp3 çalar için. Çığırtkan sesleri kulaklarımı tırmalıyor. Odaya varıyorum her yer dağınık. Ranzaları altlı üstlü ama hep yan yana yatarlardı. Birisi hep boş kalırdı. Birlikte yatan bu iki güzel kız neden birlikte yaşayamıyordu aklım ermiyor. Gülümsüyorum komidinin üzerinde beraber çektikleri fotoğrafa bakıp, kapılarını kapatıyorum.

Sonra odama geçip üzerime rahat bir şeyler alıyorum. Dolabın kapağındaki Alex posteri durduruyor beni. Atıyorum kendimi yatağa. Ben en çok küfrü hayatımda anne babamın ölmelerinden sonra değil, Alex’in pencerede taraftarlarla konuşurken ağladığı anda etmiştim. O gitti diye ağlamıştım o gece sabaha dek. Biz Lefterleri, Şeytan Rıdvanları görmemiştik, biz Alex’I görmüştük o da ağlayarak gidiyordu. Yarım kalıyorduk..

Üzerime Alex’in 20 numaralı formasını geçirip mutfağa geçiyorum tekrar. Buzdolabını açıyorum sadece iki konserve mısır, çürümüş salatalık, yarısı doğranmış domates ve kasede soslanmış birazcık zeytin var. Dolabın kapağını kapatıp üzerindeki magnetlerden dürümcü Eşref abiyi arıyorum. Sebebini bilmiyorum ama nedense numarayı kaydetmiyorum. Her gün tek tek o tuşları buzdolabına bakarak girme alışkanlığını edinmişim. İyi akşamlar abi İbrahim ben diyorum. Anlıyor hemen vereceğim siparişi.10 dakikaya kapında diyor. Eyvallah abi deyip kapatıyorım.

Düzenli bir ilişkimiz var ve bu yüzden beni bir tek Eşref abi anlıyor zaten. O da işine geldiği için. Hiç saptırmadan her akşam sipariş verdiğimden belki. Evde herkes var. Ben varım, annem var. Kardeşlerim var. Babam var. Hatta Alex var. Ama kimse konuşmuyor.. Evde herkes var ama hiç kimse yok.. Oturup ağlıyorum. Oturup ağlıyorum burnumun direği sızlayarak, utanmadan sıkılmadan ağlıyorum. Oturup ağlıyorum ölür gibi. Çünkü ağlamak ilaçtır. İyileştirmez ama iyi gelir.

İbrahim H. Ataş  
Görsel: Christopher Ryan McKenney




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder