1 Mart 2015 Pazar

Babanız Ne İş Yapıyor?












Hepimiz bu yollardan geçtik.Maalesef.
Efendi kelimesinin nerden çıktığı konusunda geniş kapsamlı donanıma sahip biri değilim aslında. Ama şunları gözlemledim zamanında –efendi- diye tabi edilenler "kapıcılar" genelde. Ben de ömrümün büyük bir çocukluğunu (çokluğunu değil çocukluğunu yanlış yazmadım ima var) kapıcın oğlu olarak geçirdiğim için bu kanıya vardım..

 D. Efendinin çocuğuydum. O bana sanki kapıcı olmak kötü bir şeymiş gibi -okulda sorduklarında apartman görevlisi dersin- derdi. Demezdim.. Neyse konumuz bu değil..

Hayatım boyunca en çok sövdüğüm insanlar kategoriside ilk defa girdiği bir sınıfta baştan sona herkesin adını, soyadını,yaşını ve  babasının ne meslek yaptığını soran hocalar yer alır.Sanki nüfusuna geçirecek pezevenk herif.. (Ve evet öğretmenin öğrencinin başarısı için öğrenciyi tanıma gerekliliği vardır. Fakat bu iş öyle yapılmaz. Öğrenci dosyaları, rehberlik hizmetleri ve daha farklı yöntemler vardır. ) O yıllarda  bir cinayet işleyecek olsam bu boş beyinli hocalardan başlardım kesinlikle..

Yine öyle bir gündü. Okul yeni başlamıştı. Lise 2. Sınıftayız. Ticaret meslek lisesi muhasebe finansman okuyoruz. Evet o malum hoca  yeni tayin olmuş bizim okula. Haliyle ilk dersini boş geçirecek ve o 40 dakikanın geçmesi için konuşacak gereksiz bir şey bulması lazım.

Kendini tanıtmakla başlıyor evvela. Kaç sayfa harita metot defter almamız gerektiğiniz yazıyor beyaz tahtanın sol kısmına. Bu herif göbekten zor yürüyor birazda. 2 metre önden gidiyor göbek. Sıraların arasından zor geçiyor daha doğrusu öğretmen masasına kıçının yarısıyla oturmayı tercih ediyor aslen..

Suratında meymenet olmayan bu hoca daha içeri adım atar atmaz ben seziyorum bir şeyler. Bu arada yanlış anlaşılmasın hocalara saygım sonsuzdur. Fakat,  “eğitim cehaleti alır, eşeklik baki kalır” diye de bir söz vardır.

Şimdi  hoca duvar kenarından başlatıyor bu gereksiz, ele avuca sığmaz, ne idiğü belli olmayan, salak saçma, boş tenekeden çok ses çıkaran uygulamayı. Ben orta sıralardayım. Bana gelmesin diye bir yandan dua ediyor diğer yandan hocanın seceresini saygıyla anıyorum. İkisini birden yaptığımdan olsa gerek Allah kabul etmiyor tabi  dualarımı.

Pekala şöyle sananlar var ki onlar aptaldır benim literatürümde. Ben D. Efendinin yaptığı işten yani kapıcılıktan utanıyorumda böyle kaçıyorum. Siz öyle sanmaya devam edin lütfen. Bu gerçek hikaye bitmedi daha.

Neyse babası iyi iş yapanlar gururla, başları dik bir şekilde söylüyorlar.. Ama diğerleri biraz hüzünlü, biraz kırılmış, biraz babasından utanan, biraz aksine utanmayan ve konuşurken altını çize çize söyleyen adamlardan geçiyor sıra.

Geçiyor geçiyor derken, sıra Mukaddese geliyor. Ki Mukaddes yüzünde eskiden güller açan şimdi yerini siyahımsı gözaltlarına bırakan iyi mi iyi, melek mi melek bir öğrenci. Zor kalkıyor ayağa esasen. Söylemezse daha çok üzerine gideceğini biliyor hocanın. Onun için bir an evvel sırasını savmaya bakıyor kekeleyerek..

“Adım Muka, Mukad, Mukaddes.Soyadım K.. 15 yaşındayım. Babammm .. Şeeey babaaam.. Marangoz.” diyor ve oturuyor.

Bütün sınıfta ölümbaz bir sessizlik hakim. Herkes dut yemiş bülbüle dönüyor. Herkes yalancı. Herkes bu günaha ortak. Kimse çıtını çıkarmıyor. Herkes her şeyin farkında ama o dümbük, haysiyetsiz, hayvan oğlu hayvan farkında değil.

Ben sıranın üzerinde (güya) uyuyordum. Yüzümü jiletle doğruyordum oracıkta. Parmağımı ısırıyordum sesim çıkmasın ağladığımı anlamasınlar diye filan. Yanımda Ömer oturuyordu o bilirdi beni ceketini üzerime atıp hasta biraz, dedi hocaya..
Teneffüs zili ramazanda oruç açmak için okunan iftar ezanı gibi koşarak geldi bize. Derin bir nefes aldı herkes.

Mukaddes ağlıyordu  (içinden)...

Ben ağlıyordum yüzüm sırayla birleşik-yapışık-doğru orantılı.Yüzümde sıranın desenleri çıkmış. 

Yüzümde jilet izi. Yüzümde çaresizlik.

Herkes kendi derdine gitti okul bahçesine, kantine, koridorlara dağılarak. Mukaddes kalkmadı kaldı oturduğu yerde.

Mukaddes K. Güzel hanım hanımcık bir kız.3 aylık tatil döneminde babasını  (daha 37 yaşında) şanssız bir trafik kazası sonucunda kaybetti. Sonra bizim bildiğimiz Mukaddes gitti. Yerine bambaşka biri geldi.Babası vefat edince onu ziyarete gittiğimiz günü unutamıyorum. Konuşamıyordu. Garip garip kelimelerin ilk harfleri çıkıyor gerisi gelmiyordu. Yüzü gözü şişmişti. Gözaltları morarmıştı iyice. 2 gün uyumamıştı. 15 yaşında bir kız çocuğunun babasını (her şeyini) kaybetmesi kötü bir durumdur. Bırakın kötüyü felaket bir durumdur. Tırnaklarınızı penseyle çekseler o kadar canınınız yanmaz belki..

Ben o hocaya boşuna sövmedim. Mukaddesin babası eskiden marangozdu hoca! Eskiden marangozdu!

İbrahim H. Ataş





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder