Hepimiz bu yollardan geçtik.Maalesef.
Efendi
kelimesinin nerden çıktığı konusunda geniş kapsamlı donanıma sahip biri değilim
aslında. Ama şunları gözlemledim zamanında –efendi- diye tabi edilenler "kapıcılar" genelde. Ben de ömrümün büyük bir çocukluğunu (çokluğunu değil
çocukluğunu yanlış yazmadım ima var) kapıcın oğlu olarak geçirdiğim için bu
kanıya vardım..
D. Efendinin çocuğuydum. O bana sanki kapıcı
olmak kötü bir şeymiş gibi -okulda sorduklarında apartman görevlisi dersin-
derdi. Demezdim.. Neyse konumuz bu değil..
Hayatım
boyunca en çok sövdüğüm insanlar kategoriside ilk defa girdiği bir sınıfta
baştan sona herkesin adını,
soyadını,yaşını ve babasının ne meslek
yaptığını soran hocalar yer alır.Sanki nüfusuna geçirecek pezevenk herif..
(Ve evet öğretmenin öğrencinin başarısı için öğrenciyi tanıma gerekliliği
vardır. Fakat bu iş öyle yapılmaz. Öğrenci dosyaları, rehberlik hizmetleri ve
daha farklı yöntemler vardır. ) O yıllarda
bir cinayet işleyecek olsam bu boş beyinli hocalardan başlardım
kesinlikle..
Yine öyle
bir gündü. Okul yeni başlamıştı. Lise 2. Sınıftayız. Ticaret meslek lisesi
muhasebe finansman okuyoruz. Evet o malum hoca
yeni tayin olmuş bizim okula. Haliyle ilk dersini boş geçirecek ve o 40
dakikanın geçmesi için konuşacak gereksiz bir şey bulması lazım.
Kendini tanıtmakla başlıyor evvela. Kaç sayfa harita metot defter almamız gerektiğiniz yazıyor beyaz tahtanın sol kısmına. Bu herif göbekten zor yürüyor birazda. 2 metre önden gidiyor göbek. Sıraların arasından zor geçiyor daha doğrusu öğretmen masasına kıçının yarısıyla oturmayı tercih ediyor aslen..
Kendini tanıtmakla başlıyor evvela. Kaç sayfa harita metot defter almamız gerektiğiniz yazıyor beyaz tahtanın sol kısmına. Bu herif göbekten zor yürüyor birazda. 2 metre önden gidiyor göbek. Sıraların arasından zor geçiyor daha doğrusu öğretmen masasına kıçının yarısıyla oturmayı tercih ediyor aslen..
Suratında
meymenet olmayan bu hoca daha içeri adım atar atmaz ben seziyorum bir şeyler.
Bu arada yanlış anlaşılmasın hocalara saygım sonsuzdur. Fakat, “eğitim cehaleti alır, eşeklik baki kalır”
diye de bir söz vardır.
Şimdi hoca duvar kenarından başlatıyor bu gereksiz, ele avuca sığmaz, ne idiğü belli olmayan, salak saçma, boş tenekeden çok ses çıkaran uygulamayı. Ben orta sıralardayım. Bana gelmesin diye bir yandan dua ediyor diğer yandan hocanın seceresini saygıyla anıyorum. İkisini birden yaptığımdan olsa gerek Allah kabul etmiyor tabi dualarımı.
Şimdi hoca duvar kenarından başlatıyor bu gereksiz, ele avuca sığmaz, ne idiğü belli olmayan, salak saçma, boş tenekeden çok ses çıkaran uygulamayı. Ben orta sıralardayım. Bana gelmesin diye bir yandan dua ediyor diğer yandan hocanın seceresini saygıyla anıyorum. İkisini birden yaptığımdan olsa gerek Allah kabul etmiyor tabi dualarımı.
Pekala şöyle
sananlar var ki onlar aptaldır benim literatürümde. Ben D. Efendinin yaptığı
işten yani kapıcılıktan utanıyorumda böyle kaçıyorum. Siz öyle sanmaya devam
edin lütfen. Bu gerçek hikaye bitmedi daha.
Neyse
babası iyi iş yapanlar gururla, başları dik bir şekilde söylüyorlar.. Ama
diğerleri biraz hüzünlü, biraz kırılmış, biraz babasından utanan, biraz aksine
utanmayan ve konuşurken altını çize çize söyleyen adamlardan geçiyor sıra.
Geçiyor
geçiyor derken, sıra Mukaddese geliyor. Ki Mukaddes yüzünde eskiden güller açan
şimdi yerini siyahımsı gözaltlarına bırakan iyi mi iyi, melek mi melek bir
öğrenci. Zor kalkıyor ayağa esasen. Söylemezse daha çok üzerine gideceğini
biliyor hocanın. Onun için bir an evvel sırasını savmaya bakıyor kekeleyerek..
“Adım Muka,
Mukad, Mukaddes.Soyadım K.. 15 yaşındayım. Babammm .. Şeeey babaaam.. Marangoz.”
diyor ve oturuyor.
Bütün
sınıfta ölümbaz bir sessizlik hakim. Herkes dut yemiş bülbüle dönüyor. Herkes
yalancı. Herkes bu günaha ortak. Kimse çıtını çıkarmıyor. Herkes her şeyin
farkında ama o dümbük, haysiyetsiz, hayvan oğlu hayvan farkında değil.
Ben sıranın
üzerinde (güya) uyuyordum. Yüzümü jiletle doğruyordum oracıkta. Parmağımı
ısırıyordum sesim çıkmasın ağladığımı anlamasınlar diye filan. Yanımda Ömer
oturuyordu o bilirdi beni ceketini üzerime atıp hasta biraz, dedi hocaya..
Teneffüs
zili ramazanda oruç açmak için okunan iftar ezanı gibi koşarak geldi bize.
Derin bir nefes aldı herkes.
Mukaddes
ağlıyordu (içinden)...
Ben
ağlıyordum yüzüm sırayla birleşik-yapışık-doğru orantılı.Yüzümde sıranın
desenleri çıkmış.
Yüzümde jilet izi. Yüzümde çaresizlik.
Herkes
kendi derdine gitti okul bahçesine, kantine, koridorlara dağılarak. Mukaddes
kalkmadı kaldı oturduğu yerde.
Mukaddes K. Güzel hanım hanımcık bir kız.3 aylık tatil döneminde babasını (daha 37 yaşında) şanssız bir trafik kazası sonucunda kaybetti. Sonra bizim bildiğimiz Mukaddes gitti. Yerine bambaşka biri geldi.Babası vefat edince onu ziyarete gittiğimiz günü unutamıyorum. Konuşamıyordu. Garip garip kelimelerin ilk harfleri çıkıyor gerisi gelmiyordu. Yüzü gözü şişmişti. Gözaltları morarmıştı iyice. 2 gün uyumamıştı. 15 yaşında bir kız çocuğunun babasını (her şeyini) kaybetmesi kötü bir durumdur. Bırakın kötüyü felaket bir durumdur. Tırnaklarınızı penseyle çekseler o kadar canınınız yanmaz belki..
Mukaddes K. Güzel hanım hanımcık bir kız.3 aylık tatil döneminde babasını (daha 37 yaşında) şanssız bir trafik kazası sonucunda kaybetti. Sonra bizim bildiğimiz Mukaddes gitti. Yerine bambaşka biri geldi.Babası vefat edince onu ziyarete gittiğimiz günü unutamıyorum. Konuşamıyordu. Garip garip kelimelerin ilk harfleri çıkıyor gerisi gelmiyordu. Yüzü gözü şişmişti. Gözaltları morarmıştı iyice. 2 gün uyumamıştı. 15 yaşında bir kız çocuğunun babasını (her şeyini) kaybetmesi kötü bir durumdur. Bırakın kötüyü felaket bir durumdur. Tırnaklarınızı penseyle çekseler o kadar canınınız yanmaz belki..
Ben o
hocaya boşuna sövmedim. Mukaddesin babası eskiden marangozdu hoca! Eskiden
marangozdu!
İbrahim H.
Ataş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder