4 Mart 2015 Çarşamba

Rıza'nın Absürt Kahve Hikayesi



















Rıza her gün düzenli olarak saat 11 gibi evden çıkıp kahveye giden öğretmen emeklisi bir adamdır. Her emekli gibi evde can sıkıntısından patlamak yerine dışarıya çıkmayı tercih ediyordu. Memurluk döneminde hayal edilen bahçede biber domates yetiştiririm hep hayalde kalmıştı diğer arkadaşları gibi.

Rıza kahvede hep yancı olmayı tercih ederdi. 101 oynanan bir masada oralet içer. Sonra kahveye günlük giren üç gazete göz atar filan.Burada parantez açıyorum. Kahveye genelde 3 gazete girer. Birisi posta, diğeri fanatik diğeri kahvecinin hangi memleketten olduğuna bağlı. Burada parantez kapanıyorum.

Fanatik gün sonuna kadar kahveye giren hemen hemen herkesin elinden geçer. Kahvenin orospusu gibidir. Kimi altılısını oluşturmak için içerisinden ganyan bültenin alır, kimi iddaa kuponunu oluşturmak için maçlara göz atar. Kimide kendi tuttuğu takımın haberlerine daha doğrusu başlıklarına ve altlarında yazan 2-3 satırlık özetlere göz gezdirir. Ama genelde hepsi asıl gazetede yazan metni tam anlamıyla sonuna kadar okumazlar. Okumazlar çünkü posta gazetesinin sırasını beklerler.

Postayı herkes okur.Bu “herkes” tedirgin okur ama. Çünkü genelde göze hitap eder. Haza hitap eder. Evdeki blue çağındaki erkek evlatlarının gizli gizli porno izlemesi gibi her an yakalanacakmışcasına okunur bu gazete. İlk okullarda ve devamı olan okullarda alınmamış cinsel eğitim bir anlamda kahvede alınır. Sokakta ve gazetede öğrendiklerinin tersi çıkar çoğu zaman gazetede. Genelde bu tedirgin ve kaçamak eğitim, “ne bütün erkekler zenci, ne bütün kadınlar japon. yalan söyler pornolar!” sözünü doğrular. 


Hikayemizin karakteri ve başlığı olan “Rıza” bu sırada devreye girer. Oyun katlamalı olduğu için 200’ler havada uçuşur. Normalde açamayanın yemesi gereken cezai rakamı 202’dir. Fakat kaba hesap kolay toplansın diye 200 yazılır yazboza. Yazbozu da Rıza tutar. Rıza oralet içer. Rıza posta okur. Rıza yazboz tutar. Rıza sıradan yancılar gibi değildir yani. Oyunda olmasa da içtiği oraletin hakkını verir. Diğer yancılar gibi sadece beslenmez oynayanlar üzerinden.

Burada çay getiren garson değil çıraktır. Adı garsondur ama kendisi çıraktır. Garsonluk dediğin otelde yapılandır. Sipariş alırken ve yol verirken misafire bir elin arkada olur daima. Her siparişi alınca başını gayri ihtiyari “evet” anlamında biraz eğersin filan. Genelde sol elindeki tepsiyi çevirirsin ve şefin her gördüğünde “yine mi ulan” diye bir bakış atar. Tepsiyi durdurursun falan. Neyse.

Çırak masaya gelince “ne içersiniz efendim” değil, “abi çayları tazelim mi” der. Herkes evet der. Rıza “benimkisi oralet İbo” der sabahtan kalan çayı bitirmek isteyen İbo’ya. İbo tamam der. İbo zaten oralet getirecektir Rıza’ya ama yine de tamam der.Bozmaz Rıza’yı. Çünkü kahvenin sahibi Sıddık Abi’si müşteri her zaman haklıdır klişesini öğretmiştir.

Çay ocağına gider İbo. Hasan abi beşin biri oralet, der. Bunun ne demek olduğunu Hasan bilir hemen. Hatta masasını da bilir. Cam kenarından ikinci masa. Rızalara değil mi diye onay alır yine de. İbo evet diye onaylar. Hasan, sen bana bir winston kap gel ben veririm, der. Çıkarıp gömleğinin cebinden buruşuk 10 lirayı uzatır. İbo hiçbir şey demeden bakkalın yolunu tutar.

Hasan bardakları sıcak suyla çalkaladıktan sonra götürür içecekleri masaya. O anda Rıza’nın okuduğu sayfayı görünce, “bir sorun mu var Rıza abi” der alttan alttan laf sokuşturarak. Rıza pür telaş, “ha-hayır lan şey sen ne demek istiyorsun” deyip sayfayı kaptayım derken döker bir tepsi sıcak içeceği üstüne.

“Yandım ulan n'apıyorsun?”
“Abi kusura bakma”
“Kusuru mu var bu işin çabuk bez mez bir şey getir”
“Hemen geliyorum abi”
“Amına koyim bir çay vermeyi beceremiyorsunuz”

Hasan alelacele bir şey getirip tekrar özür diler ama Rıza içten içten küfür ediyordur hala. Masadakiler onu bırakıp oyunlarına dönerler. Kahvenin kapısı açılır ve İbo girer içeri bakkaldan gelip. Sigarayı verirken Hasan’a, n’oldu hala veremedin mi içecekleri, diye sorar. Hasan:


“Ya hu verdimde Rıza çüküne düşkünlüğünden döktü tepsiyi üstüne.”
“Sıddık abi gördü mü?”
“Yok eve kadar gitti o”
“İyi tamam, kızıyor bana sonra o Hasan ocaktan çıkmasın diyor.”
“..”

İbo sol eline yerleştirir tepsiyi ve götürüp dağıtır içecekleri masadakilere. O sırada bilardonun yanındaki masa 52 destesi ister. İbo ıstakaların yanından yazboz alıp ortalama kullanılmış bir 52 destesini bırakır masaya. İçecek siparişini 2 oyundan sonra alır. Çünkü daha gelir gelmez sıkıştırır gibi olmasın diye bekler biraz. Bunu da Sıddık Abi’si öğretmiştir.

Akşam fenerin maçı olduğu için cama fenerin bayrağı asılmıştır. Güneş panjurun arasından çizgi çizgi sızarak okey masasının üzerine dökülmüştür. İbo orada çalışmaktan çok memnun olmasa da okul masraflarını çıkarmak için çalışıyor öyle.

Bu arada Rıza postayı adeta hatmetmiş ve gazeteyi el yordamıyla düzeltip yan masaya bırakmıştır. İçinden de hala “günün sorusu” olan bölüm kafasında çalkalanıyordur. “İsot yemek erken boşalmayı önlüyor mu?” Gerçekten önlüyor mu acaba diye akşama kadar düşünüp durdu Rıza.



İbrahim H. Ataş
Görsel: Antonio Paucar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder