12 Mart 2015 Perşembe

Toplanılamayan Karne Paraları ve İbrahim























İlkokul ikinci sınıftan lise sona kadar okuduğum dönemlerde aldığım karnelerin bir kaçı hariç hepsi hala duruyor. Başkaları ne koleksiyonu yapar pek bilmiyorum ama ben o yaşıma kadar almış olduğum karnelerin koleksiyonunu yaptım. Ya da daha doğru bir tabir kullanmak gerekirse birikim diyebiliriz. Birikim çünkü insanlar geçmişten bugüne hep bir şeyler biriktirir. Kimi para biriktirir, kimi bilgi, kimi tecrübe. Kimiyse hüzün biriktirir benim gibi. Evet benim tam anlamıyla birikim anlamında yaptığım şey hüzün biriktirmekti. Bu arada hüzün çok hüzünlü bir kelime.

Her dönem sonu ilkokulda öğretmenler, ortaokul ve lise döneminde ise sınıf başkanları karne parası peşine düşer. Çok çetrefilli bir iştir bu. Kolay değildir, benim gibi sivri burunlular hep karşı çıkar, işi yokuşa sürerler. İşte o dönemlerde karne parası vermeyi hep reddediyordum. “Sosyal devlet” kavramının içeriğinin ne olduğunu bilmesem de karne parasının öğrenci tarafından ödenmemesi gerektiğini biliyordum. Öğretmen de fakir olduğumuzu bildiğinden olsa gerek pek benim üzerime düşmüyordu, bir anlamda o paradan yırtmış oluyordum.

Öte yandan şunu hiç anlamıyordum. Tamam karne parası topluyorsun. Eyvallah diyelim ki verdik. Peki ikinci dönem ve bir üst sınıfta neden o karneleri tekrar geri istiyorsun. Hayır parasıyla veriyorsun karneyi zaten. Karneyi verince de almış olduğun parayı vermiyorsun. Ayıp değil mi. Görüldüğü gibi sosyal devlet kavramını bilmiyordum ama devletin soyguncu olduğunu biliyordum daha o dönemlerde.

Karnelerime gelince çok iç açıcı değildir. Keza iki kez sınıfta kaldım. İlkokul 1. Sınıf ve lise 1. Sınıf. İki sene sınıfta kaldım ama üç yıl kaybettim. Şöyle ki,  ilkokul 1. sınıfta kaldığım için lisenin üç yıldan dört yıla çıktığı seneye denk düştüm. Yani hem ilkokulu dokuz yıla uzattım hem liseyi dört yıla. Ardından lise 1’de kalınca tekrar bir yıl daha kaybettim. Oldu mu bana kümülatif üç yıl. Velhasıl çok kaybettim ben. Hem sene bazında hem insan.


İlkokul 3. Sınıftaki karnemde ilginç bir şey vardı. Karnemin  sağ bölümünde yani “Davranış Gelişimi” bölümünde on bir tane  davranış “İYİ” sadece bir tanesi “PEKİYİ” olarak geçmiş. Böyle buyurmuş, o zaman ki kısa, tombul, kıvırcık saçlı,  şirinler şirini hocam tarafından. Pekiyi olan davranışım,  “Bağımsız olarak iş yapabilmesi” imiş. Hocam taa o günler görmüş içimdeki asiyi. Şimdilerde diyorum ki  keşke görmeseymiş, keşfetmeseymiş o yanımı. Keşke bağımsız olarak iş yapamasam. Biri tutsa elimden, arkamda olsa her kararımda filan. Bağımsız olarak iş yapilmem pekiyiymiş. Olmaz olsaymış..

Orta okul yıllarım karnemde bol askerlerin olduğu yıllardı ve hep Ş.Ö.K.’lerle geçtiğim yıllar. Yine karne parasını vermeyen İbrahim, yine toplanan karneleri geri götürmeyen İbrahim’in olduğu günler. O zaman çok kötü bir aşka düştüm. Bazıları aşka tutulmak derler ama aşka tutulmaz insan daha çok aşka düşer. Çünkü düşersiniz, biri sizi kaldırsın istersiniz ama bu pek mümkün değildir. Aşka düşersiniz ve düştüğünüzle, düşünüzle,düşündüğünüzle kalınırsınız. Tıpkı her gece  size “iyi geceler” denilmesi ve o gecelerin hiçbir zaman bununla mümkün olmaması gibi. Burası “Kaybedenler Kulübü” klişesi biraz.


Karnelerim hakkında ağrıma giden şeyse bir dönem o karnelerin altında “Okuduğu Kitap Sayısı” bölümü oldu. Ve Sınıf öğretmenlerinin benim karnemde o bölümü sıfır ile geçmesi.  Evet ben biliyorum bunlar rutin şeyler onlara göre doldurulması gerekmeyen. Ama ayrıntılar üzer  adamı. Hele ki hüzünlü adamları yerle yeksan eder ayrıntılar. Halbuki  gidip bakın hala duruyordur okul kütüphanesindeki defterde yazıyor ben sıfır tane kitap okumadım. Çok zoruma gitti. O kadar zayıf notların hiçbiri zoruma gitmedi ama o bölüme sıfır yazmanız Raskolnikovun baltasını boynumda vurmanız değildir de nedir. Vallahi gücendim size. Aşk olsun!


İbrahim H. Ataş / Toplanılamayan Karne Paraları ve İbrahim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder